5 Ekim 2011 Çarşamba

Bir Zamanlar Anadoluda...




Bir Zamanlar Anadolu filmini o kadar çok sevdim ki... Kurgusu, romansal göndermeleri ıvırı-zıvırı bunların hepsi söylendi, söyleniyor, söylenecek... Hepsi de "harika" tespitler; ama kalsın... Filmin beni asıl vuran tarafı, yalnızca yaz tatillerinde ve bayramlarda gittiğim o İç Anadolu kasabasını bana yeniden göstermesiydi...
İyi bira sarısı ekin tarlasını, elimdeki orakla büyük bir hevesle ve beceriksizce biçerdim. Bundan da kandırıkçı bir emekçi doyum alırdım o günlerde...İşte o günlere gittim ben. Yabancısı ve en fazla misafiri olabildiğim o kasabaya... İşlenmiş tarlada koşturmam... dedem için çok mühim olan; ama benim son derece sıkıcı bulduğum dertler; tarlanın duvarının yapılmayışı, arılarımızın kovan kovan boşalması gibi(hatta arılardan korktuğum için dedemin bu derdinden mutluluk bile duyuyordum). Kenter yapımızla uğraştığımız her kırsal işin "yapmacık" kalması... Bu asla gideremeyeceğimiz, farkın, elimizde olmayan ama işimize de gelen ayıbın yarattığı o baskı... Tüm bunları derin bir nefesle yeniden soludum...

Filmde tek beğenmediğim şey; iki oyuncuydu: biri herkesin çok başarılı bulduğu otopsi görevlisini canlandıran Kubilay Tuncer, diğeri de Adliye katibi rolündeki Celal Acaralp. İkisinin de çok iyi oyunculukları olabilir; ancak bu filmde ben tam kasaba hastanesinde bir tabureye oturmuş otopsiyi izlerken beni dışarıya, sinema salonuna attılar. Çünkü doktor, savcı ve komiserin aksine onlar o kasabadan değildiler ve bunu bariz bir şekilde bana gösterdiler.

Tüm bu, bazı yerleri beğenmeme şımarıklığıma rağmen, izlediğim filmler içerisinde bana en yoğun duyguyu yaşatan filmdi. Şimdi filmin hislerimde yarattığı bu yoğun tat nedeniyle, sinema biletimi gezdirmeye karar verdim...

İlk Durak Polatlı dolaylarında bir otobüsün cam kenarı... Bir Zamanlar Anadoluda, Polatlı yolunda kendini arayan bir memur yaşarmış, çok ama çok güzel bir nişanlısı varmış...