14 Ekim 2011 Cuma

Max Eyth See


Fotoğrafta gördüğünüz göl benim için en güzel göl… Suni, yeşil, hiçbir estetik özelliği de yok; bu nedenle zevksiz olduğumu düşündüğünüz için sizi suçlayamam… Her yazımda olduğu gibi burada da bir “ama” var ama…

Ama hiçbir göl duygularımı bu kadar harekete geçiremez benim… Çocukluğuma dair mutluluk anıları hatırlamaya zorladığımda, iki büyük gezegen gelir gözümün önüne ve diğer tüm anılar uydulaşır (ve çoğu uydu gibi çıplak göz ve zihinle seçilemez illa bir fotoğraf, bir yazı, bir nesne, bir yara gerektirir ki görebilesiniz veya hatırlayabilesiniz). Bu iki gezegenin isimleri: “Max-Eyth-See” ve “1989 yılbaşı”dır. Yılbaşını daha sonra anlatırım…

Max Eyth See Stuttgart’ta oturduğumuz sıralarda, bizim eve oldukça yakın, tramvay durağının dibinde başlayan suni bir göldü. Babam Konsolosluktan akşama doğru o tramvayla gelirdi, Annem, ben ve ablam küçük bir piknik sepetine, annemin önceden kızarttığı tavuk parçalarını, varsa börekleri, kekimizi ve de çay dolu termosumuzu koyar (sepette sepetmiş hani deyip E.Cansever’e selam durayım) o harika yokuştan aşağı inerdik.


Yolumuzun kenarında yemyeşil ağaçlar vardı, yol üstünde bir de Almanların “Spielzeugautomat” (yaklaşık şu üsteki fotoğrafa benziyordu.) dedikleri içine bozuk para tıp çevirince küçük oyuncaklar veren (artık Türkiye’mizde de görüyorum kuşkusuz çok ilerledik ) “para tuzaklarından” vardı. Evden aşırdığım 50 pfenigler (Alman Kuruşu) ile bunlardan küçük oyuncaklar alırdım. Şu an aklımda yalnızca bir tanesi var (demek ki en sevdiği oymuş): Paraşütlü asker. Havaya atınca bezden paraşütü açılıp yavaşça yere doğru süzülen, küçük metalden bir asker.
Biz babamdan önce gelip, güneş hafif hafif batarken onu beklerdik, Acaba hangi tramvayla gelecek diye ben biraz yukarıda, tramvay durağında beklerdim. Ardından vagonların birinden çıkı verirdi. Koşarak yanına gider, oğlan bir yalakalıkla çantasını taşımaya çalışırdım. Sonra hepimiz ilk fotoğraftaki gibi bir banka oturur, getirdiklerimizi yerdik. O kadar mutluydum ki; anneannemden ezberlediği o cümle ile bu mutluluğu garanti altına almaya çalışırdım o çocuk halimle: “Allah’ım sana sonsuz hesapsız şükür…” Benim için aile o fotoğraftır işte.

Bir gün ben de o fotoğrafı yaşatmak istiyorum. "Başarı" diye peşinden koştuğumuz doyumlar var ya, bence Max Eyth See’de birbirini mutlu olmak için bekleyen bir aileden daha büyük bir başarı yoktur…