24 Ocak 2012 Salı

Yılbaşı




Önceki gün Hırvatistan’dan gelen bir zarfın içinden çocukluğum çıktı. Gençlik Caddesi’ndeki Gezgin Apartmanının 2. katındaki salon penceremizi açtığımızda içeri girmeye çalışan akasya ağacının dalları çıktı, 1989 yılının son günü çıktı. Zarfın içinden bir aile çıktı; bir anne bir baba bir abla ve bir çocuk çıktı. Çocuk, önemliydi…

İlkokulun başlarında henüz yemek masasından az biraz uzun olan ve okul arkadaşlarıyla, aynı siyah önlüğü giyerek birlik beraberlik, kararlılık ve karalık sağlayan bu çocuk, sırasında otururken tepesindeki floransan lambaya baktı ve “Ne zaman bu tepemdeki beyaz lamba bu her sabah erken kalkmalar bitecek?” diye düşündü. Sonra gözü mevsim çizelgesine takıldı. Artık kıştı; iyi ki kıştı… Karamsar sonbahar resminden (kuşlar göçüyor, ağaçlar yapraksız, hüzünlü banklar vs.) nihayet kurtuluyor ve kardan adamlı, birbirine kartopu atan kırmızı bereli çocuklu resme kavuşuyordu. Nihayet yılbaşı gelmişti. Okul servisi onu evine bıraktı. Yeşil montunu seviyordu; kendisini robot gibi hissetmesini sağlıyordu. Robotun robot olduğu Voltran dönemlerdi o günler…

Eve geldi… Sabırsızdı yılbaşını gözünde öyle büyütmüştü ki… Tüm kötülükleri silip savuracağına inanıyordu (o zamanlar da az okuyor, okuduğu her şeye de inanıyordu. En çok da eski yılı yaşlı ve kötürüm yeni yılı gencecik ve güçlü sunan Başak Çocuk Dergisi’ne). Annesi, bir şemsiye çikolata ve kinder sürpriz yumurta almıştı iş dönüşü. Ama o da tüm tatlılıkların yemekten sonra açılacağını biliyordu. Yemekle arası iyi olmamasına rağmen (zayıflığı nedeniyle annesi ona beyaz Afrikalı lakabını takmıştı) bugünkü mönüyü sevmişti. Genelin aksine bugün salonda, misafir geldiğinde altına girmeye bayıldığı masada yemek yiyecekler, küçük mutfak masasını bir gün bekleteceklerdi. Televizyonu izlemeye başladı komik videolar (o zamanlar nadirdiler ve nadir olan şey gibi değerliydiler) izlerken gülmekten yerlerde kıvranıyor, ayrıca kolasının içine gazetenin verdiği tombala pullarını atıp çok eğleniyordu (artık bizimkiler kolaya ne kattıysa).

Batılı filmlerde gördükleri kadarıyla plastik çam ağaçları çoktan süslenmiş, altına gece 24:00'da açılmak üzere yaldızlı paketler giydirilmiş hediyelerini koymuşlardı (hoş Batılılar bunu yılbaşında değil de noelde yapıyorlardı; ama olsun ellerinden bu kadarı gelmişti). Hediye olarak oyuncak bir araba almışlardı, siyah volkswagen beetle, geriye çekince ileri gidenlerden. Sıra Kinder Sürpriz yumurtayı açmaya gelmişti. Kağıdını özenle açıp düzleyip, hayat bilgisi kitabının arasında koydu.Çikolatasının yarısını yedi kalan yarısını ailesiyle paylaştı. İçinden hangi oyuncağın çıkacağını merakla beklediği ve açamadığı kapsülü babasına uzatıp açmasını bekledi ve içinden yumurta pişiren bir Pembe Panter çıktı…
Hayatımda kutladığım en güzel yılbaşıydı...

Şimdi yıllar sonra Hırvatistan’dan hiç tanımadığım bir adam benim için değerini bilmeden kendi Pembe Panterlerini sattı bana ve ben dün yıllar sonra paketi açtığımda, o gün ne hissettiysem aynısını hissettim…